Merhaba sevgili okurlarım. Bu seferki köşe yazımda size bir cümleden meydana gelen onlarca duygu ve düşünceden bahsedeceğim. Öncelikle size o cümlenin çok kısa olan hikâyesini anlatayım. Özel işlerim yüzünden haftalık olan köşe yazımı biraz geciktirdim. Ve değerli ağabeyim, sitemizin koordinatörü Bülent Ekinci’ den her zaman ki gibi şakayla karışık fırçamı yedim. Adettendir dedim ki; “bahsetmemi istediği bir konu var mı?” Bülent ağabeyim o zaman yazımın konusunu oluşturan o cümleyi kurdu. Aslında bana fırça olarak verdiği cevap bir süre sonra aklıma geldi ve bu yazıyı kaleme aldım. Peki, neydi bu yazıyı yazmama sebep olan o cümle? “Sabrı yaz Doğukan. Tükenen sabrı” dedi. “Tamam, yazıyorum hemen köşe yazımı” dedim ve kapattık. Gündem de hiç konu yokmuş, memleketin derdi- sorunu bitmiş, hiçbir mesele kalmamış gibi ne yazsam diye düşünürken birden bu cevap aklıma geldi. “Tükenen sabrı yaz Doğukan” Şimdi burada sabırdan bahsedecek olursam…
Tükenmez kalemlerimin nefesi tükenir, kâğıtlarım yıpranma paylarıyla toprak olur.
Ben televizyonda haber izlemeyeli çok oldu. Ben o zamanlar televizyonda haber izlerken her kanalda aynı haber döner dururdu. Memleketimin en büyük sorunu trafik kazalarıydı. Gerisi çerezdi. Akla ziyan şeylerdi. Peki, televizyonda haber izlemeyi neden bıraktım? Çünkü haberler insanları bilgilendirmek, bilinçlendirmek için yapılır. Yapanın yorumu olmaz. Haberdir çünkü, köşe yazısı ya da tartışma programı değil. Ya ben, biz, bizler yanlış habercilik yaptık. Ya da haberciliğin anlamı değişti. Bir şeylerin değiştiği malum. Sabrıma ağır geldi. Ben bu ahlaksız değişime, kuralsız düzene ortak olmamak ve beynimi yıkatmamak için haber izlemeyi bıraktım. Sabrımın tükendiği yerde haber izlemeyi ve haberciliği bıraktım. Sabrıma ağır geldi; siyaseti! Siyasetçiyi! Haberleri! Habercileri! Takip etmeyi bıraktım. Artık eleştirmiyorum siyaseti ve siyasetçileri. Lakin Siyaseti ve siyasetçileri eleştirecek kadar da cahil değilim artık. Peki, ne yapıyorum? Güncel ve yerel meselelerle ilgileniyorum. Yani bir nevi emeklilik hayatı yaşıyorum bu sektörde. Maddi bir kazancım yok, ölmüşün cenazesine, kalanın düğününe gidiyorum. Sosyal projelere ve gönüllü kuruluşlara katılıyorum. E insan boşa yaşamamalı. Her zaman yaşadığım yerde kalıcı olmayı istemişimdir. Ölümsüzlük. Bunu istiyorum. Biraz sanatsal anlamda kurdum bu cümleyi. Haberleri sürekli takip edenler anlamaz pek. Sanatsal ya da sosyal anlamda eserler ve emekler bırakmak istiyorum. Bunun için çalışıyorum, çabalıyorum, koşturuyorum. Kendi çapımda ünlü bile sayılırım. Ölümsüz olmama yetmez belki henüz. Ama ben bu şehirde ölümsüz olacağım. Ben bu şehre değer katıp kalıcı işler, emekler bırakacağım” diyoruuumm… Sabrımı deneme tahtası yapıyorlar. Ve sabrımla beraber beni de tüketmeye çalışıyorlar. Meyve veren ağaç taşlanır da emek veren insan da yaşlanıyor be kardeşim. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu diyor ya hani; “kimse sabrımızı denemeye kalkmasın” diye, ne güzel diyor. Ama cümleleri sadece okumamak gerek işte. Okuduğunu anlamak ve anlam çıkartmak gerek. Yani insanların sabrını tüketmemek gerek dostlar. Bülent ağabeyim bana söyledi, ben size açıyorum konuyu. Konuşmak güzeldir ancak insanların sabrını da bileylememek gerekir. Sevgi ve saygılarımla. Hoşça ve dostça kalın.
Yorum Yaz
Yorumlar
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99