Uzunca bir süredir çalışma hayatından uzak, umutsuz bir ev hanımı olunca, sabah Müge Anlı, öğlenden sonra Esra Erol'un radarına girdim ben de :)
Sosyal medyamı takip edenler görmüştür, geçtiğimiz günlerde bir yazı paylaşmıştım.
"Ali, Hatice'yle motora biniyor,
Cahit de Sündüz'le.
Ama Sündüz Ali'nin, Hatice de Cahit'in zevcesi.
Sonra Ali Gülcan'ı kafalıyor, (anladığınız üzre Ali hızlı bir arkadaş :))
Ama Gülcan'ın kocasının eli armut toplamıyor, hoopp o da Sündüz'e atıyor kancayı :)
Bir de Özay var, o kime ne yapmış bilemedim, zira devrelerim yandı, zapladım kanalı...
Cem Yılmaz'ın G.O.R.A'sında Erşan Kuneri vardı...
Bir film çekiyordu, orada;
"Bahçıvan şoföre, şoför aşçıya, aşçı uşağa, sonra hepsi uşağa" repliği vardı.
Bunlar da o misal. Aşmışlar herşeyi..
Ulen hani marjinal olan bizdik :))))
Avrupa"nın swinger'i varsa bizim de "motorlarımız" vaaarrr :))
Motor derken bildiğimiz, iki tekerlekli binek araçtan bahsediyorum, yanlış olmasın :)
Hani arkada oturanın, öndekinin beline sarıldığı)
Bu "kimin eli kimin belinde" durumunun tehlikeli sonuçları oluyor tabii. Birileri kayboluyor/kaybediliyor, öbürleri kodesi boyluyor.
Bir de sosyal medya zamazingoları var.
Mutaasıp görünümlü ablalar, belli bir yaşa gelmiş amcalar (baksan bi yerleri gaz tutmuyordur :)), genellikle kendilerinden küçük "avcı"lara hem gönüllerini hem de varını yoğunu kaptırıyorlar...
Şimdi diyeceksiniz "bunları mı izliyorsun"
"Bunlar toplumun beynini uyuşturuyor" ...
Evet bunları izliyorum, müdavimi değilim ama izliyorum. İbretle izliyorum :(
Çünkü bunlar, hayatın ta kendisi.
(Kurgu olanlar belli oluyor zaten, onlar için zaman harcamaya değmez..)
Birkaç yıl önce şurada, yanıbaşımızda PALU ailesi vardı, hatırlayın...
Hergün bir öncekinden daha çok şaşırtan, bazen güldürene ama genellikle de sinir uçlarımızı zorlayan birçok "yaşanmış" olay...
Bir çoğunun temelinde gönül ilişkisi var.
Köylerde eş, dost, komşu.
Elinin altında kim varsa artık :)))
Şehirlerde, sosyal medya aracılığıyla tanışmış, iki çift güzel lâfla kandırılmış kadınlar/erkekler.
Peki ama neden?
Neden sosyal medya?
Neden iki çift güzel söze bu kadar muhtacız?
Duygularımızın sömürüldüğünü fark edemeyecek kadar sevgiye ve ilgiye neden aç bırakıldık?
Bizi donumuza kadar soyacaklarını neden fark edemiyoruz?
Belki, kendi kendimize yetemiyor, sahip olduklarımızla mutlu olamıyoruz.
DOYUMSUZUZ...
Belki de, önemsenmek, değer görmek, özel hissetmek gibi ihtiyaçlarımızı paramızla satın alabileceğimizi düşünecek kadar aciziz..
Bir ihtimal daha var...
Yo yo ölmek değil, o şarkı sözüydü :)
Toplumsal baskı veya ekonomik özgürlüğün olmayışı sebebiyle sonlandırılamayan, iteleye iteleye yürütülmeye çalışılan mutsuz evlilikler, akabinde çirkinleşmiş ahlâki değerler...
Sonuçları hesaplanmamış "anlık " mutluluklar, hayvanî dürtüler veeeee değişmez son, HÜSRAN...
Tüm bunların sonuçlarına katlanmak da o masum o güzel evlâtlara düşer ne yazık :(
Tamam da ne yapalım?
Erkeklerin yemeklerine şap mı atalım?
Uçkurlarına kilit mi vuralım?
Ya hatunlara?
Onlara da k...larını başlarını oynatamayacağı çamaşırlar mı icad edelim?
Otursunlar oturdukları yerde edepleriyle, kocalarına karılık, kaynanalarına gelinlik yapsınlar. (Iııyyyyyy, bu sonuncusunu yazarken elim titredi Allah sizi inandırsın :)
İşin lâtifesi bi yana, "E Ğİ TE LİM" toplumu kıymetli dostlarım.
Hepimiz en yakınlarımızdan başlayalım teşvik etmeye.
Cehaletten kurtulursak, kandırılmayız.
Cehaletten kurtulursak, kimsenin sahte sevmelerine, iki çift güzel sözüne aldanıp, varımızı, yoğumuzu o dolandırıcılara kaptırmaz, gönlümüzü incitmelerine, kendimize duyduğumuz saygıyı yok etmelerine izin vermeyiz.
Ancak akıllı, AYDIN, algıları açık bir toplum "ahlâki erozyona" uğramaz.
Ne demiş İbn-i Mâce;
"Tedbir gibi akıl, güzel huy gibi ASALET olmaz"
Sevgiyle, muhabbetle kalın kıymetli dostlar..
Görüşelim...