Ne tehlikeli ne hastalıklı cümle...
Ama maalesef ülkedeki bir çok insanın (çoğunlukla da erkeklerin) karşılarındakini sevme, sahiplenme anlayışı bu...
Evet güzeldir kuşkusuz sevilmek. Kendini bir kalbe ait hissetmek mutlu eder çoğumuzu..
İlişkinin/evliliğin taze zamanlarında "seninim", "benimsin", "sahibinim", "sahibimsin" gibi, karşı tarafı onurlandıracak, ruhunu okşayacak kelimeler söyleriz ve duyarız...
Özellikle biz kadınlar, ne kadar ekonomik özgürlüğümüz, etiketimiz, saygınlığımız olursa olsun,
Ne kadar güçlü bir karakter olursak olalım, bir erkeğin duygularına, şefkatine, omuzuna yaslanmak isteriz...
Zaman zaman karşımızdakinin egosunu okşamak adına bile isteye bazı tavizler veririz, doğrularımızdan ya da tercihlerimizden...
Ama sorun şu ki, bir çok konuda olduğu gibi bu durumun da dozunu kaçırırsak, kontrolü kaybederiz ve tatsız sonuçlara sebep oluruz...
Sevgi neydi?
*** Karşımızdakini satın almak mı?
*** Onun hayatını, bizim duygu halimize, doğrularımıza, isteklerimize göre dizayn etmek mi?
*** Kendimizi "DAHA erkek"/ "DAHA kadın" hissetmek için, o zamana kadar yaşadığı hayatı, arkadaş çevresini, sosyal ihtiyaçlarını görmezden gelmek mi?
Yoksaaa....
*** Onu olduğu gibi sevip, hayatlarımızı "anlamlı" hale getirmek mi?
*** Gözlerinin içini güldüren mutluluğuna coşkusuna sebep olabilmek mi?
*** İstek ve tercihlerine saygı duymak mı?
*** Gerekiyorsa onu uzaktan sevmek mi?
Sanırım "biz" olmayı biraz abartıyoruz...
Halbûki sen "SENsin", ben de "BEN" ...
"Biz" olmaktaki amacımız, sevgi, saygı, şefkat, anlayış, sadakat gibi kavramlarla harmanladığımız duygularımızı doyasıya yaşamak...
Sizce de öyle değil mi?
Pekiiiii...
"Ya benimsin ya toprağın" dedirten kim ola ki acep? :)
Evet evet..
Biziz tabii..
Kendimiz...
Hatırlayalım eşimizle/sevgilimizle tanıştığımız ilk günleri...
*** Etek boyumuza,
*** Arkadaşlarımıza (özellikle karşı cinsten olanlara)
*** Davranışlarımıza,
*** Gideceğimiz cafe'ye, konsere, sinemaya,
*** Hatta eve giriş çıkış saatlerimize bile müdahil olduğunda nasıl da mutlu nasıl da özel hissetmiştik kendimizi...
Buna müsaade etmiştik..
Çünkü bu müdahaleleri sevgisinin ölçüsü zannetmiştik...
Oysa ki yıllar geçtikçe, bunun ne kadar bencilce, ne kadar hastalıklı bir durum olduğunu fark edecektik...
Ama geçmiş ola :(
Sevgili gençler, göz bebeklerimiz...
Bir insanı sevmek şahane bir duygudur..
Takılmak değil, manitacılık değil, aşk bile değil dikkat edin, SEVGİ...
Meşakkatli iştir "sevmek" ...
Emek ister, fedakârlık ister...
*** Karşınızdakinin de, (tıpkı sizin gibi) bir annenin evlâdı olduğunun farkında olarak sevin...
*** At gözlüklerinizle değil,
Toplumun size empoze ettiği şekilde değil, gönül gözünüzle sevin...
*** Büyük büyük cümlelerle değil, basitçe ama derinden sevin...
*** Dudaklarına yumulmayı değil, alnından öpmeyi hayal edecek şekilde sevin...
*** Öyle bir sevin ki daha önce onu hiç kimse böyle sevmemiş olsun...
Maçanız yiyosa sevin...
(Burada argoda kullanılan anlamıyla değil, "yapabileceğizine inanıyorsanız" manasında kullanılmıştır)
İncitmeden...
Korkutmadan...
Özgür bırakarak....
Unutmayın insanlar sevilmeye ihtiyaç duyar,
Korunmaya, kollanmaya değil...
"Ölesiye" yerine "Yaşayasıya" sevmek lâzım...
Her birinizi kalbi duygularla selâmlıyorum..
Haftaya Pazar görüşelim...