Bu repliği "Kahpe Bizans" filmini izleyenler hatırlayacaktır.
Mehmet Ali ERBİL'in oynadığı karaktere bıçak saplanıyor, o da karşısındakine "yenik" görünmemek için "acımadı kii, hiç acımadı kii" diyerek hissettiği acıyı gizliyordu. Ta ki son bıçak darbesine kadar...
Oradaki fiziksel bir acıydı, fark edilmesi kolaydı..
Benim bugün sizlerle konuşmak istediğim, fark edilmesi, ıspat edilmesi, kabul edilmesi ve ettirilmesi oldukça zor olan, Eminim bir çok kez hepimizin yaşadığı,
En yakınlarımızdan bile sakladığımız,
Hâyâl kırıklığı, çaresizlik, korku, yürek sızısı içeren,
Ruhumuza âdeta bıçak gibi saplanan, cümleler, davranışlar..
Duygusal (sözlü veya sessiz) şiddet türü..
Psikolojik Şiddet ...
Bizim ülkemizde pek konuşulmayan, önemsenmeyen hatta yok sayılan bir davranış bozukluğu.
Karşımızdakini, sindirmek, aşağılamak, ona yaptırım uygulamak ya da cezalandırmak diyebiliriz tanımına...
Ben ilk kez 5-6 yaşlarındayken tanıştım "duygusal şiddet"le..Hâyâl meyâl hatırlıyorum rahmetli babaannemin anneme uyguladığı bu şiddeti..
70'li yıllarda oldukça zordu gelin olmak..
Amuda kalkıp hizmet etseniz yaranılmazdı aile büyüklerine..
Birgün babaannem, kendi akranı bir komşuyla sohbeti esnasında "bu salaktır zaten, konuşmayı bile beceremez" demişti annemi kast ederek.
Çocuk yaşta olduğum için benim yanımda konuşmaktan çekinmemişti..
O cümle yıllarca aklımdan silinmedi.
Babaannemin yanında büyümüştüm 11 yaşıma kadar. Onu ne kadar seviyor olabileceğimi tahmin edersiniz (ki hâlâ öyle kuşkusuz)
Ama beni hâyâl kırıklığına uğratmıştı.
Oysa ki annem onun zannettiği gibi "salak" olduğu için değil, aile büyüklerine saygısından, yetiştirilme adabından dolayı, evde bir sorun yaşasa da bunu seslendirip büyütmemek için hep susup içinde biriktirirdi duygularını..
Ama o zamanlar bilemediği ya da düşünemediği şey, içinde biriktirdiği, öfke, üzüntü gibi duygular 40'lı yaşlarında ona adını anmak istemediğim kötü hastalıklar olarak geri dönecekti...
Duyduğum bu talihsiz cümle beni çok üzmüş olsa da bir çıkarım yapmıştım çocuk aklımla..
"Susarsam salak zannedecekler"
Küçüğüm tabii, "söz gümüşse sükut altındır" atasözünü duymamışım henüz...
Kimler maruz kalır peki bu şiddet türüne?
Erkekler, kadınlar, çocuklar..
Çalışanlar, sosyal sorumluluk gönüllüleri...
Hepimiz..
Üzerimizde kurulan baskı,
Görmezden gelmek,
Başkalarının yanında küçük düşürülmek,
Alay edilmek,
Kontrolsüz kıskançlık,
Tehdit, hakaret, çaresiz hissettirmek,
Küfür etmek...
Bunların hepsi "Psikolojik Şiddet"
Sonuç; ruhumuzda açılan ve onarılması pek mümkün olmayan derin yaralar..
Bu bir eğitim meselesi mi sizce?
Bence hayır..
Bu bir BEYİN HASTALIĞI meselesi..
Amaç, karşısındakinin üzerinde otorite kurmak..
Bakın ne demiş bir dönemin "Taş Bebek" lakaplı sanatçısı Gönül YAZAR;
"Sevgilim; --"yazmasınlar sana istemiyorum" diyor,
Ben de; "iyi birini buldum, kaybetmemeyim" diye boynumu büküyorum.
Yüksek sesle konuşmaya, bağırmaya, azarlamaya başladı.
Herşeye takıyor, evdeki yardımcılarıma bile taktı"
İşte konu bu.. "Herşeye takıyor"
Çünkü karşısındakine saygı duymuyor, onunla ilgili herşeye hakkı olduğunu zannedip, güç gösterisi yaparak kendini İYİ hissediyor zavallı..
"Sen öyle söylemeseydin/yapmasaydın ben de böyle davranmazdım" diyerek şiddeti normalleştirmeye çalışıyor.
"Benim beynim hasta" diyemeyeceğine göre, davranışına kılıf uyduruyor..
Peki nasıl baş edeceğiz bu durumla?
Öncellikle durumu "fark etmemiz" ve "kabul etmemiz", bu farkındalıktan sonra karşı tarafla konuşup duygu ve düşüncelerimizi paylaşmamız gerekiyor..
Ama ben 47 buçuk yıllık ömrümde (48 değil Allahtan :) hiç kimsenin konuşarak değiştiğini görmedim..
O zaman kendimize şu soruyu soralım: "Ömrümün sonuna kadar bu şekilde yaşayabilir miyim?"
Cevabımız "evet"se, başlıktaki gibi "acımadı kii, hiç acımadı kiii diyerek ve "mış gibi" yaparak yaşamaya devam edelim..
MutluyMUŞ gibi, sorun yokMUŞ gibi, herşey güllük gülistanlıkMIŞ gibi..
Ama cevabımız "hayır"sa, hayatımızda değişim vakti gelmiş demektir..
Bu hiç kolay olmayacaktır ama unutmayın, evde detaylı bir temizlik yapmak istiyorsak önce ortalığı iyice dağıtmamız gerekir...
Dolabımıza fazla gelen ama anısı var diye bir türlü oradan çıkaramadığımız giysileri,
Ayaklarımızı sıkan ayakkabıları,
Kullanmadığımız ama gözümüze takılan mobilyaları atmamız gerekir..
Önceleri zorlanırız illâki, alışkanlıklarımızdan vazgeçmek kolay değildir.
Hatta fark etmeden o şiddete bile alıştırılmış olabiliriz. Kendimizi suçlayabiliriz. "Acaba bende mi hata vardı" diyebiliriz...
Ama kendimizin ne kadar "değerli" ve "güçlü" olduğunu unutmayalım..
Şiddet acıtır sevgili dostum..
Fiziksel ya da duygusal fark etmez, ŞİDDET ACITIR..
Sevdiklerimizin acılarını, hüzünlerini, yaralarını fark edelim..
Seslerinin tonundan, gözlerinin içindeki anlamdan, huzursuz vücut dilinden anlayıp yardımcı olalım mümkün olduğunca...
Ve anne/babalar, evlâtlarımıza sahip çıkalım..
"Bu evden gelinlikle çıkıyorsun, kefeninle girersin" mantığı korkunç bir hatadır..
Acısız, booll gülümsemeli günler diliyorum.
Görüşeceğiz...
Yorum Yaz
Yorumlar
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99