Ne sihirli üç harf değil mi?
Etkili, yakıcı, bazen acıtıcı...
Başlığı okuyunca bile bir hoş olmadık mı hepimiz?
Hadi hadiiiii, biz bizeyiz, dökülün :)
İlk aklınıza gelen kimdi? İlk aşkınız mı?
Sonuncusu mu?
Hayatınızı anlamlandıran mı? Yoksa içine eden mi?
(Keşke bir radyo ya da tv programı yapıyor olsaydık, neler geçiyor içinizden şu an çok merak ediyorum)
Nee !! Aşk diye bişey yok mu?
Olmaz olur mu yahu, var tabii.. Ama henüz size uğramadı belki..Eğer öyleyse Allahın sevgili kulusunuz inanın :))
Ya da uğradı, duman etti tüm kimyanızı o yüzden sıfırladınız kendinizi bu sihirli üç harfe..
Bazılarımız hatırlayamayacağımız kadar uzun zaman önce yaşadık belki..
Ama farketmez, unutamayız bizi nasıl da çarptığını...
Yazıya başlarken internete bi göz gezdirdim konuyla ilgili bir cümle çok ilgimi çekti..
"Aşk; karşındakini bulunmaz hint kumaşı zannetmekle, aslında hıyarın teki olduğunu anlamak arasında geçen süredir " demiş birisi..
İYİ tespit :)
Kalbimizi ağzımızda çarptıran, gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır eden, ayaklarımızı yerden kesip avuçlarımızı terleten,
Mantığımızı devre dışı bırakıp, doğrularımızla yanlışlarımızı karıştıran yüksek volümlü duygu..
Yaşı, dili, yöresi, mezhebi, dini imanı yok.
Kanunu kitabı yok.
Hesapsız, tutkulu, lânet bir duygu..
Karşılıklı, karşılıksız olarak ikiye ayrılan bu aşk belâsı insanı vezir de eder rezil de...ki rezil etmişliği daha çoktur muhtemelen.
İlk aşklar lise yıllarında yaşanır genellikle.
Şimdiki nesil şanslı sayılır bize göre, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm baba dönemine rastlamadılar..
Ver arabeski, çek acıyı, sürün:)
Aşıkken, duygular tavanda yaşanır.
Mutluysak ağzımız kulaklarımızda eblek eblek gezeriz, mutsuzsak dünya yansa, biz de içinde yok olsak deriz.
Ayrılık da sevdaya dahil elbet..
Ama o günlerde Allah sevdiklerimize acısın..
Huysuz, nemrut, lânet bişey olup çıkarız..Sanki aşkın bitiş sebebi onlarmış gibi davranıp ağızlarından burunlarından getiririz herşeyi.
Peki varsayalım herşey harika gitti. Aşık olduğumuz adamlarla/ kadınlarla evlendik..
Ya sonra?
--İşe gitti, kimlerle muhatap oluyor?
-- Arkadaşlarıyla yemeğe gitti, ortamda erkek / dişi sinek var mı?
-- Beyaz gömlek çok yakışıyor, niye onu giydiki şimdi?
-- Kırmızı ruj sürmüş, iş yemeğinde ne gereği vardı?
İmdaaaattt !!!
Ama böyle hastalıklı bişey işte aşk...
Kontrolsüz duygularla bağlanırız, hatta bazılarımız "bağımlı" oluruz fark etmeden.
Ama malımız değilki o bizim. "Sevdiğimiz adam/kadın.
Onun bizden önce de bir hayatı vardı. Kişiliği, manevi değerleri, arkadaşları, ailesi, dostları...
Ne yani, bizimle evlenince hayatını da mı nikâhımız altına aldık?
Tapuladık mı?
Güvenmiyorsak niye yapışıyoruz hayatına, bırakalım gitsin..
Öyle kolay değil biliyorum, ama sürekli kuşkuyla, yaşamak ve yaşaTmanın daha zor olduğunu düşünüyorum..
"Aşık olmak" mı "sevmek" mi daha önemli bir duygudur peki..
İkisi de...
Önce aşık oluruz zamanla sevgiye dönüştürürüz..
Önce daha tutkulu sonra sonra daha sakin daha oturaklı yaşarız.
Böylece saçmalama ihtimalimiz azalır, pusulamız şaşmaz, içimizdeki fırtınalar yerini meltem rüzgârlarına bırakır...
Sevgi, aşk gibi dağları deldirmez, çölleri aştırmaz, şarkılar şiirler yazdırmaz belki ama sizi güvende tutar, huzur verir..
"Ben sana mecburum bilemezsin !!
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum"
Ah be Atilla abi yaktın bizi..
Halbûki bak Neşet babaya, ne kadar sakin ve derin;
"Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez,
Gönülden gönüle gider, yol gizli gizli"
Yaşayın sevgili dostlar..
Ama çirkinleştirmeden, basitleştirmeden, kırıp dökmeden, incitmeden "insana yakışır gibi" yaşayın..
Kaşınız, gözünüz, fiziksel özellikleriniz ya da cüzdanınız, etiketiniz, sosyal statünüzle değil, beyniniz ve kalbinizle ilgilenen,
Size dokunmaya bile kıyamayan,
Gözleri aşkla gülen adamlarla/kadınlarla yaşayın..
Peki "Aşk herşeyi affeder mi?"
O da başka bir günün konusu olsun ...
Aşklarınız daim olsun..
Görüşeceğiz...
Yorum Yaz
Yorumlar
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99