Gece evlerin ışıklarına bakarım bazen..
Neler yaşanıyor o evlerde şimdi kimbilir?
Birilerinin sevdiği geldi uzaktan, hasret, yorgunluk, endişe bitti..
Birilerinin ki gidiyor, üzgün ...
Bir kısmımız mutlu, huzurlu, keyifli..
Bir kısmımız, acı içinde, bitkin, çaresiz....
Ama neyseki şu akıllı (!) telefonlarımız ve sosyal hesaplarımız var da...
Orada hepimiz bomba gibiyiz, şahaneyiz, süper mutluyuz..
Lala lala lalaaaaa...
Eşimizle/sevgilimizle birbirimize çok aşığız,
Çocuğumuz herkesin çocuğundan daha akıllı, başarılı,
Etrafımızdaki herkese bayılıyoruz..
Hepimiz olağanüstü kültürlü, bilgili ve yetenekliyiz..
En güzel yemekleri biz yaparız, en şahane tatillere biz gideriz..
Özel günlerde (kapitalist sistem filan demeyiz) en pahalı hediyeyi alır, en güzel mekânda yemek yeriz..
Öyle ya resim çektirip birilerinin gözüne sokacağız...
Hayatımızda olumsuz hiç bişey yok..
Ooohhhh kebap..
Böyle miyiz gerçekten?
a: Dışardan göründüğü gibi yaşıyoruz..
b: Olmasını istediğimiz gibi yansıtıyoruz ...
Ben "b" ye kalıbımı basarım..
Nasıl bir hayat yaşıyoruz?
Mutlu olduğumuz işi yaptığımız,
Yaşlanmak istediğimiz kişiyle evli olduğumuz,
Alışkın olduğumuz, sevdiğimiz sosyal yapıdaki bir şehirde/muhitte oturduğumuz,
Hayalini kurduğumuz hayat mı bu?
Bazen savruluruz kıymetli dostum..
Bir dönem olur ve istemimiz dışında hayat bizim kontolümüzden çıkar...
Ondan sonrasını "olması gerektiği gibi" yaşarız.
Minimum hasarla, bize ögretilen hatta bazen dayatılan şekilde...
Ama kimsenin bundan haberi bile olmaz..
Çünkü şen kahkahalarımız vardır bizim..
Ve kafamızda kuyrukları birbirine değmeyen tilkiler...
Bazılarımız güçlü ve inatçıyızdır, kendimize ait bir dünya kurup, dayatılan değil kendi kurallarımız, doğru ve yanlışlarımızla yaşarız,
Bazılarımız zayıfızdır, tutunacak dalımız yoktur, bir ķör kuyuda debelenip dururuz...
Öğrenilmiş çaresizliğimizle "buna da şükür" deyip yaşadığımızı zannederiz...
Güçlü/zayıf terimi ekonomik değil sadece.. Ama başrolde "para" var tabii..
Sonra kişilik, hayatı, sorunları yönetebilme becerisi,
Hayata "eeeeyyy hayat sen mi büyüksün ben mi" diyebilme yeteneği, vs...
Para başrolde evet ama figüranlar olmazsa başrol kocaman bir hiç...
Zannetmeyelim ki o lüx villarlarda oturan, son model arabalara binen, kibrinden dağları delen abiler/ablalar çok mutlu..
Aramızda kalsın ama onlar da aldatılıyor,
Kendini "değersiz" ve çaresiz hissediyor..
Kadınların "pırlantamın taşı Ayşe'ninkinden küçük diye,
Erkeklerin, "onun manitası benimkinden daha çıtır" diye uykuları kaçıyor...
Ayyyy kıyamam..
Biraz sulandırmak lâzım...Çok kasvetli konu oldu sanki...
Ama inanın keyifli bir hayat olsaydı dükkân sizin, onu yazardım...
Ama bu COVID yedi bizi be abicim...
Sonuç olarak davulun sesi uzaktan hoş gelmesin üstad..
Hepimiz dört duvar arasında yaşarız herşeyi..
Temennim o'dur ki; mümkün olduğunca mutlu ve sade yaşayalım günlerimizi..
Kimseye bişeyleri göstermek için, ya da başkalarını memnun etmek için değil, "sadece kendimiz" için...
Tamam eyvallah, "anne, baba, evlât, işçi, patron, akraba, komşu" olalım,
Ama KADIN gibi, ADAM gibi yaşayalım...Bu hayat bizim...
(dikkat edin "erkek" demedim, "adam" dedim )
Hayat "mutlu anlardan ibarettir" ve akıp gidiyor...
Aklınızda olsun ....
Görüşelim..
Sevgiyle...
Yorum Yaz
Yorumlar
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99