Kibir, Şeytan’ı Allah emrini yerine getirmekten alıkoymuştur. Nitekim şeytan, “Ben ateşten yaratıldım, Âdem ise topraktan yaratıldı. Ben ondan daha üstünüm” diyerek benliğe kapıldığı için ilâhi huzurdan ebedi olarak kovulmuştur. Mümin için İbadet ve taatine güvenmek suretiyle kibir tuzağına düşme tehlikesi vardır. Mümin buna karşı uyanık olmalıdır. Hiçbir zaman ibadet ve taatinden dolayı kendini başkalarından üstün görmemelidir. Kibir kalbi bir hastalıktır. Doğruyu görmede ve anlamaya engeldir. Bu sebeple insan başkalarının hata ve kusurlarıyla uğraşırken kendi hata ve kusurlarını unutur. Birinci derece sorumlu olduklarımızı da unutturur.
Kendini beğenme, başkalarını küçük görme buradan beslenir. İnsanlar arasındaki kardeşlik ve adalet hukukunu zedeler. Bu bağlamda hastalığın toplumsal boyutu da vardır. Sahip olduğumuz her şeyin Allah’ın verdiği nimet olduğu konusunda gaflette kalmamızın sebebi gene kibirdir. Bu nedenle mal, makam, şöhret ne varsa bizim nazik ve mütevazı olmamıza perde olabilir. Bunlara sahip olup aynı zamanda hukuku koruyabilene saygı duymak lazım gelir. İsterseniz kendimizi şöyle bir sınayalım. Zengin ve aynı zamanda siyasi kariyeri olan birisinin cemiyetine gitmedeki hassasiyetimizi, fakir ve sade yaşayan bir tanıdığımızın cemiyetine gitmede gösterebiliyor muyuz? Cevabımız evet ise sorun yok demektir.
Yusuf b. Esbât (r.a.) der ki: “ Alçak gönüllü olmanın alametleri şunlardır: Söyleyen kim olursa olsun, hak sözü kabul etmek. Fakir, garip olan kimselere de yumuşaklıkla muamele etmek. Rütbe itibariyle küçük olanlara şefkatli olmak. Kendisine karşı yapılan hata ve kusurlara tahammül edip öfkelenince sabretmek, heran Allah Teala’yı hatırlamak. Zenginlere karşı vakarlı olmak. Cenab-ı Hak’tan gelen her şeye rıza göstermektir.”
Başarının sonunda bizi bekleyen en büyük tehlikedir. Başarıdan sonra ben yerine biz kelimesinin kullanılması ancak insanı bu tehlikeden bir adım uzaklaştırabilir.Buradan yolun büyüklerinin “Hizmette ben yoktur , biz vardır” demelerinin hikmeti daha iyi anlaşılıyor. Mevlana Hazretleri kibir hastalığını şöyle anlatır:
Ormanda bir fare varmış. Havalı kibirli her an bir hayvana musallat olan kuyruğu dik bir fareymiş. Kuşların yuvasına pislemediği gün maymunun kuyruğunu ısırır, tavşanı korkutmadığı gün tilkinin başını şişirirmiş. Orman hayvanları illallah etmişler farenin elinden. Sonunda hayvanlar aralarında bir heyet kurup aslanı ziyarete gitmişler. Ormanın kralı o olduğu için bir çare bulacağından eminmişler. Bütün hayvanları toplamış aslan. Yaşlı kaplumbağayı dinlemişler ilk önce , sonra zürafayı ve diğerlerini hatta başka fareleride.Sözü en son kedi alarak zaten ezeli düşman olduklarını bu işi halledeceğini söylemiş.Göğsünü gererek görev aşkıyla yola koyulmuş.Sonunda fareyi bulmuş. Fare bir ağacın altında planlar kurmakla meşgulmuş.Kovalamaca başlamış.O köşe senin bu köşe benim derken düz bir ovaya gelmişler.Fare uzaktaki ineği farkederek onun yanına koşmaya başlamış.Bir yandanda dur sen bir kurtulayım neler yapacağım sana. Diye söyleniyormuş.Nihayet ineğin yanına ulaşmış.Yalvarmış beni sakla diye, inek kararlı bir vaziyette senden az çekmedim git başımdan demiş.Fare türlü diller dökerek ben ettim sen eyleme bak şu kediden kurtulduğumda nasıl akıllı bir fare olucam bir bilsen...Hem bir düşünsene asırlar sonra bizi anlatacak kitaplar kuyruğu dik fare ile inek diye ısrarlarını sürdürmüş.Peki peki uzatma demiş inek.Ve fare nin üstüne 'şey etmiş' Kedi Ovaya geldiğinde perişan bir haldeymiş ineği görmüş ve ona doğru yürümüş belkide inek fareyi buralarda görmüştür diye düşünmüş.Ama soru sormasına gerek kalmamış.Manzara şöylemiş;
Dümdüz bir ova, bir inek,ineğin hemen arkasında taze 'şey' kümesi,onun içinde dik bir kuyruk.Kedi tuttuğu gibi çekmiş çıkarmış fareyi oracıkta parçalamış.
Hazreti Mevlana bu hikâyeden 3 şey anlamak lazım demiş.
1) Sana her 'şey' atan senin düşmanın değildir.
2) Seni 'şey'den çıkaran herkes dostun değildir.
3)Bu kadar 'şey'in içinde kuyruğu dik gezmenin alemi ne?
Yorum Yaz
Yorumlar
Diğer Yazıları
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99