BU UZUN YAZIYI SONUNA KADAR OKUMANIZ DİLEĞİYLE
Ülkemizde 14 yıllık yönetimin ve katledilen eğitimin maalesef ağır sonuçlarını yaşıyoruz. En son Adana’da 12 çocuğumuzun yanarak can vermesi hepimizin içini yaktı.
Ve daha da acısı bu konuda geçtiğimiz aylarda defalarca önerge verdiğimiz halde bırakın mecliste tartışılmasını meclis gündemine dahi alınmadı. Eğer bu acı olay yaşanmasaydı kimsenin bu önergeden haberi dahi olmayacaktı.
“İŞTE BU YÜZDEN ‘DENETLEDİK’ DİYENLERE GÜVENEMİYORUZ”
İtfaiye; “yangın merdiveni kilitliydi” diyor. Ama bu ülkenin bakanı 80 milyonun gözünün içine baka baka “kilitli değildi” diyebiliyor.
Haziran'da denetledik diyorlar ama 5 ay sonra yangın meydana geliyor. Raporlarda kim bilir neleri gizlediler?
İşte bu yüzden “DENETLEDİK” diyenlere güvenmiyoruz.
8 yıl önce Konya’da çöken ve 17 çocuğa mezar olan yatılı yurtla ilgili dava hala devam ediyor. 7 bilirkişi raporu alındı. İlk rapor 11 kişiyi suçlu görürken son raporda sorumlu sayısı 1’e düşüveriyor ve herkes kısa sürede tahliye oluyor.
İşte bu yüzden “DENETLEDİK” diyenlere güvenmiyoruz.
Daha da ötesi bu ülkede MGK kararları yıllar önce dikkate alınmış olsaydı bu ülkede 15 Temmuz yaşanmazdı, bilmem farkında mıdır herkes?
Yani uyarılarımız hep tozlu raflarda kalıyor.
3 bin önerge vermişiz bunların 2 bin 778’ine henüz cevap dahi verilmemiş.
Bu güne kadar genel kurulda muhalefetin sadece bir teklifi geçmiş o da iktidarın kabul ettiğinden değil oylamada çoğunluğu sağlayamadıklarından.
İşte tablo bu kadar acı ne yazık ki!
“GÜNDEME GELMESİ İÇİN İLLA BİRİLERİNİN ÖLMESİ Mİ GEREK?”
Gündem olması için illa birilerinin ölmesi mi gerek ya da birilerinin tecavüze uğraması ve ya birilerinin zehirlenmesi mi gerek?
NİÇİN ÖNERGE VERİLİR?
Önerge verilmesinin teknik amacı; bilinmeyenin araştırılması, incelenmeyenin incelenmesi, denetlenmeyenin denetlenmesi içindir. Yetkililerin ve toplumun dikkatini çekmek, görevini kötüye kullananları uyarmak içindir.
Zaten bu önergelerin bir kısmı sadece iddiaları içerir ve önerge sonrası bu iddiaların araştırılması, gerçeklerin paylaşılması istenir, yanıldığımız ya da yanlış bildiklerimiz var ise aydınlatılması istenir.
NAMAZGÂH BARAJI İLE İLGİLİ ÖNERGEYİ NEDEN VERDİM?
Bizim namazgah barajı için verdiğimiz önerge de bu mahiyettedir. Haber metni içeriği iyi incelendiğinde kesin kanıtları değil sorulan soruları VE araştırma taleplerini içermektedir. Bu konuda çok dikkatli bir dil kullanmaya çalıştık. Tozlu raflarda kalmasın diye de gündeme getirmek zorundaydık.
Eğer bu konuda kesin bilgiye sahip olsaydık zaten önerge konusu yapmaya da gerek olmazdı. Doğrudan suç duyurusu hakkımızı kullanırdık.
Bu ülke HES’lerin yarattığı tahribatı görmezden gelenleri gördü yıllardır.
Kopyala / Yapıştır çed raporlarına şahit olduk.
Değiştirilen, verileriyle oynanan bir çok rapor iddiaları duyduk.
Geçmiş yıllarda özellikle HES yapılan bir çok baraj suyunda ağır metaller tespit edildiği bağımsız kuruluşların raporlarına yansıdı. İnternette bile bu konuda çok sayıda makale mevcuttur.
Dolayısıyla insan hayatı için denetledik deyip denetlemeyen zihniyet karşısında, bütün yaz Kandıra'nın çeşmelerinden akan kokulu ve çamurlu suları dikkate aldığımızda "sular gereği gibi denetlendi mi acaba" sorusunu akla getirmek doğal değil midir?
Kaldı ki bizler her konuda teknik bilgiye sahip insanlar değiliz. Namazgah barajı ile ilgili tarafımıza iletilen iddialar sonucu tahlil yapmak bizim görevimiz olmadığı gibi bu tür imkanlarımız da yoktur. Numune almak, numune alınacak yerleri bilmek bile özel, teknik bilgi gerektiren işlerdendir.
Buna rağmen gündeme taşımadan önce iddiaların doğruluğunu araştırmak için birkaç laboratuardan bu konuda teknik bilgi istediğimiz de karşılarında belediye ve iktidar olunca cevap almakta bile zorlandık.
ÇÜNKÜ HERKES KORKUYOR, HERKES GÖREVİNİ YAPMAYA BİLE KORKAR OLMUŞ.
Uzun zamandır tarafımıza aktarılan Namazgah Barajı şikayetlerini biz de gündeme getirdik. İlgili kurumlara (Valilik gibi) ve çevre mühendisleri odasına da bu iddiaları ilettik ve araştırılmasını istedik.
BİZİM DE DİLEĞİMİZ SUYUN TEMİZ ÇIKMASI YÖNÜNDEDİR. VATANDAŞIMIZA ZEHİRLİ SUYUN İÇERİLMİŞ OLMASINI ASLA VE ASLA İSTEMEYİZ. Bu konu ikili münakaşaya ve siyasete alet edilmeyecek kadar da ciddi bir konudur.
Bu kadar ciddi bir iddianın sessizce bir önerge ile sorulup aylarca ve yıllarca beklenmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
Kaldı ki günlerdir Kandıra’da kokulu, bulanık ve çamurlu akan çeşme suyunu dikkate aldığımızda ve bize ulaşan iddiaların içeriğinde “gerçek veriler halktan gizleniyor olabilir” cümleleri olunca bizim için bunu bakanlık düzeyinde sormak elzemdir. Çünkü ağır metallerin suyun rengini, kokusunu ve içilirliğini etkilediği bir gerçektir ve kuşku yaratmaktadır.
DENETİMİ İSU YAPMAZ
Kaldı ki bu suların denetimi ISU genel müdürlüğünde değildir. Dolayısıyla muhatabımız da ISU genel müdürü değildir. İçme sularını denetleyen ve düzenli tahliller yapması gerekenler valilik bünyesinde halk sağlığı birimleridir ve onların da üzerinde bakanlıktır. Dolayısıyla “niçin ISU genel müdürüne sorulmamış” gibi sorular anlamsız ve işin özünden uzaklaşmaktır.
“TAHLİLLER YA POZİTİF ÇIKARSA?”
İnşallah tahlil sonuçları negatif çıkar. Bütün dileğimiz budur. Ancak sonuçlar eğer pozitif çıkarsa ne olacak?
Bunun da dışında namazgah barajı ile ilgili son dönemlerde sorulması gereken ve endişe içeren daha bir çok soru vardır. Örneğin;
1) Bu baraj “100 yıllık ömürlü baraj” denilerek yapıldı. Bunun yanında “Yuvacık barajının suyu tükeniyor, Kocaeli artık hiç susuzluk çekmeyecek, Kandıra, Derince, İzmit ilçelerine bağlı toplam 259 köy ve mahallenin içme suyu karşılanacak, bunun yanında taşkınları önleyecek ve elektrik üretimi de planlanan Namazgah Barajı” söylemleri ile şaşalı açılan bu barajın ne oldu da 2 yılda suyu bitti?
2) Ne oldu da aylardır Kandıra’nın çeşmelerinden akan su, bulanık, kokulu ve içilmez şekilde akıyor?
3) “Mangan seviyesini arttırabilir” denilen ağaç kökleri baraj inşaatı zemin etüdü yapılırken orada değil miydi? Şimdi mi akıllarına geldi bu kökleri temizlemek?
4) Su, bu kadar temiz ise şu anda Kandıra’nın çeşmelerinden neden bu barajın suyu akmıyor? Neden Kandıra’ya başka bir yerden su verilmeye başlandı?
5) Barajlar öncelikli olarak vatandaşın su ihtiyacını karşılamak içindir. Bakanlık raporlarında bile kuraklık VE susuzluk ihtimallerine dikkat çekilirken niçin bu baraj HES’e bağlanmıştır?
6) Mangan denilen madde genel müdürün söylediği gibi hemen hasta eden bir şey midir? Yoksa etkisi 5-10 yıl sonra ortaya çıkacak ve yavaş yavaş hasta eden bir ağır metal midir? İddia doğru çıkmasa bile sadece bu durum bile iddianın ne kadar önemsenmesi gerektiğini göstermez mi? Ağır metaller kurşun mudur ki hemen delip geçsin ya da kezzap mıdır ki hemen hastanelik etsin!
7) Bu baraj Kocaeli’ye ne kazandırmıştır? Ne kadar elektrik üretilmiştir?
8) Yetkililerin, “bu kadar küçük bir arazide HES mi olur” demesine rağmen ısrarla barajı HES’e bağlayan ve suları heba edenlere karşı bir denetim ve yaptırım uygulanmış mıdır sorusu da burada anlam kazanmaktadır.
Ayrıca bu önergeyi haber konusu yapmasaydık bu önerge de “Bu Yurtlar niye varlar ve niye denetlenmiyor” şeklindeki ya da Soma faciasından önce verilmiş önergeler gibi gündeme dahi alınmayacaktı, cevapları gelmeyecekti. Yetkili kurumların haberi bile olmayacaktı ve belki yıllar sonra zehirlenen, hastalanan insanların ardından “Bak önerge verilmiş ama dikkate bile alınmamış ya da yetkililere sorulmuş ama yetkililerce yanlış bilgi verilmiş” diye hayıflanacaktık. Aynı Adana’da yanan çocukların, Soma’da ölen madencilerin, topluca tecavüze uğrayan çocukların ardından söylediğimiz gibi. Adana’da da Soma’da da Karaman’da da eğer uyarılarımız dinlense idi belki de çocuklarımız, 301 madencimiz şimdi yaşıyor olurdu. Belki de çocuklarımıza tecavüz edilmemiş olurdu.
Tüm bu sorular cevap beklerken iktidarın çevre konusundaki politikaları ve çevre katliamları ile bu katliamları yapanları nasıl koruduğu herkesin malumudur. Bakınız bizim bu haberimiz sonrası insan hayatını ve sağlığını olumsuz etkileyen çok sayıda çevre katliamı ihbarları gelmiştir.
“DİLOVASI’NDAKİ ATIK KİMYASALLARA ‘ORADA BİRŞEY YOK’ CEVABI”
Örneğin Dilovası’nda Gebze Kimya Sanayinin altından geçen boru ile Eynarce Deresine akan atık maddelerini, Dilovası Çevreyi Koruma Derneği ve Yeşil Alan Derneği üyeleri fotoğraflayıp ilgili kurumlara başvurmuşlar ve bu kimyasal atık maddeler nedir diye araştırılmasını istemişler. Yetkili kurumların verdiği cevap ise “orada bir şey yok” olmuş. Yeterli araştırma ve bilgilendirme bile yapılmamış. İŞTE SADECE YETKİLİLERE BAŞVURUNUN SONUCU!!
“YUVACIK BARAJI HAVZASINDA DA KİMYASAL ENDİŞESİ”
Örneğin gelen başka bir ihbarda aynen şöyle yazıyordu; “Yuvacık barajı havzasına gömülen polen kimyaya ait kimyasal maddelerin bir kısmı çıkarıldığı söylenmişti. Bu konu basında da yer aldı. Fakat Kazandere köyü eski cami altındaki ormanlık arazi, Karadağ mevkii ve Kazandere köyü muhtarının evinin altındaki dere yatağındaki kimyasallardan kimsenin haberi yok. Bu kimyasallar yağmur suyu ile birlikte Yuvacık barajına karışıyor. İnsanlar karışımlı su içiyor. Bimer’e de yazdım derdimi anlatamadım, daha kapsamlı araştırılması gerek. (Bazı isimler vererek) bu isimler belediyede sözü geçen kişilerdir. Lütfen kimliğimi söylemeyin. Konuyla alakalı kişiler tehlikeli (hatta silahlı diyor) ve eli kolu uzun kişilerdir. Umarım siz gereken önemi verirsiniz ve belediyeden bağımsız kişilerce araştırılmasını sağlarsınız” diyor vatandaş.
Bakınız bu ihbar üzerinden konuşursak eğer; teknik olarak (yani bahsi geçen yerleri kazmak, numune almak gibi) bizim araştırma yapmamız o kadar zor bir konu ki! Sizce bu ihbar karşısında ne yapmalıyız? Ya bu ihbar doğru ise? Bimer’den sorulmuş, yetkililer “imha edildi” demiş. Bu bilgiye güvenip susalım mı? Peki ya imha edilmeyenler var ise? Bu konuyu gündem yapmadan biz de SADECE yetkililere dilekçe yazsak sizce gereği gibi araştırılır mı? Bu konuda henüz bir haber paylaşmadığımızı da bilmenizi isterim ancak yetkililerin bu konudaki önergemizden haberleri var mıdır acaba? Daha da ötesi vali yardımcısı ve halk sağlığı birimlerine, makamlarında, bu konuyu yüz yüze sözlü olarak ilettiğim halde bir haftadır bu konuda bir inceleme başlatmışlar mıdır?
“YÜKSEL ENDÜSTRİYEL İŞÇİSİNE BASKI”
Geçtiğimiz günlerde Kandıra’da sendikal mücadele veren Yüksel Endüstriyel işçilerini ziyaret ettiğimde belediye başkanı, AKP ilçe başkanı ve atanan devlet yetkililerinin el birliği ile işçilere baskı yaptığına bizzat şahit oldum. Üstelik bu işçilerin %90’nı AKP’ye oy veren insanlar. Kandıra’da erki elinde bulunduranların, OHAL sopasını feto ile mücadele için değil, AKP’ye oy veren seçmene baskı için kullandıklarını gördük ve şahit olduk. Bu durumu Bakan Süleyman Soylu’ya tüm işçilerin gözü önünde telefonla ilettim ve dedim ki; “Buradaki siyasi kadrolarınız ve atadığınız kişiler Feto ile yeterince mücadele etmiyor bunun yerine size oy veren insanların sizden nefret etmesini sağlıyorlar”. Sonuç olarak Kandıra Kaymakamının Feto’dan açığa alınması gösteriyor ki AKP'li teşkilatların Feto ile muhabbetlerinin devam ettiği, Feto ile yeterince mücadele etmedikleri yönündeki uyarılarımız yine haklı çıktı.
“UYARILARIMIZ HEP HAKLI ÇIKIYOR”
Bu tür örnekler uzayıp gidiyor ve inanın yazmakla bitmiyor. Bir de 14 yılın bilançosunu çıkarsak varın siz düşünün. Yani yine aynı vakıalar Ve ne yazık ki uyarılarımız zamanında dikkate alınmıyor. İktidara oy veren insanlar sorun yaşadığında AKP’li vekillerin kapısını çalıyor ve dertlerine çözüm bulmalarını istiyorlar. AKP’li vekillerden aldıkları cevap şu; “bu işlerle CHP vekilleri ilgileniyor. Onlara gidin”. Bu cümleyi kuranlar mı haklı yoksa insanı ve insan sağlığını önemseyen bizler mi suçluyuz?
Başka önemli bir konuyu daha aktarmak istiyorum. Şöyle ki; 15 Temmuz’da yaralanan gaziler ile PKK ile mücadele eden gaziler arasında neden ayrım yapıyorsunuz diye sorduğumuzda Savunma Bakanı Fikri Işık diyor ki; “15 Temmuz’da insanlar vatan aşkı için sokağa çıktı. Yaralanalım da gazilik haklarından yararlanalım diye sokağa çıkmadılar. Bir kereye mahsus olan bu konuyu diğerleri ile kıyaslamayın” diyor sayın bakan (dediği anların videosu sayfamızda mevcuttur). Sizce soru mu doğru, cevap mı? Sizce PKK kurşunuyla yaralananlar vatan aşkı için mücadele etmiyor muydu? Gazilik haklarından yararlanırım düşüncesiyle mi ölüme 1 mm kala vücutlarına kurşun ve şarapnel parçaları yediler?
İŞTE MÜCADELE ETTİĞİMİZ ZİHNİYET BU!
“ELEŞTİRİLER BAŞIMIZIN ÜZERİNE”
Hatalarımız da elbette olacaktır. Önerge konusu iddialar da doğru çıkmayabilir elbet. Ancak nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimiz de önemsenmelidir.
Gece yarısı, tecavüzü aklayacak önerge veren zihniyetin yarattığı şartlar altında ve mekanizmaların işlemediği arızalı bir alanda siyaset yaptığımız düşünüldüğünde küçücük bir iddiayı bile önemsememiz çok görülmemeli.
Hatta “muhalefet neden bu iddiaları bu kadar ciddiye alıyor” diye önce iktidarı sorgulamak yerine muhalefetin sorgulanması çok büyük haksızlıktır.
AKP’nin bunca yanlışının hiç mi suçu yok? Karar sizin…
Yazımız uzun oldu ama “ah vah” demektense testi kırılmadan zamanında gereğini yapmak ve yaptırmak, bizim için “siyaseten ne kazanırız, ne kaybederiz” den daha önemlidir. Baraj suları konusundaki iddiamızın da bu yönde değerlendirilmesi hakkaniyet açısından önemlidir.
Ve Namazgah Barajı ile ilgili iddialarımızın doğru olmaması en çok beni sevindirecektir. Siyaseten zarar verecek olsa bile!
Saygılarımla.
Yorum Yaz
Yorumlar
Diğer Haberler
FLAŞ KOCAELİ GAZETESİ
Tel: 0555 819 86 99